
YILKI’NIN YALAZ BEY’İ KURTARMASI
Hanım Hey!
Bir gün Yalaz’ın kızı Umay yerinden kalkmış hasta Anasının yanına gitmiş idi. Hasta anası yatakta öylece yatıyor gözlerini açacak gücü bile bulamıyormuş. Günlerden bir gün Yalaz Bey’in Hatunu ölmüş. Hatununun ölmesi üzerine Yalaz Bey kendi derdine düştü. Obasıyla, alpleriyle ilgilenemez oldu. Alplerin hepsini kovmuştu. Artık bir tek oğulları ve kızı Umay kalmıştı.
Yıllar sonra Yalaz Bey’in kızı Umay büyümüş; aklı, yaşı ermiş idi. Umay, yaşı ilerledikçe anasına karşı özlemi artıyordu ama anasını her özlediğinde aklına onun bu dünyadan göç etmeden önce söyledikleri geliyordu.
“Balam, senden son bir isteğim var. Ormanın dışında ufacık bir at yavrusu var. Ben buradan göç etikten sonra ona iyi bak, besle, büyüt. Kendine yoldaş et, e mi?” demiş. Umay anasının bu söyledikleri üzerine o at yavrusunu yedirmiş, içirmiş, tımarlamış, onu büyütmüş, kocaman bir at olana kadar yanından ayrılmamış.
Günlerden bir gün Yalaz Bey, Oğuzlar arasında olan bir savaş sırasında yaralandı. Yalan dünya ona dar oldu. Yaka paça Yalaz Bey’i obalarına götürdüler. Yalaz Bey’in kızı Umay ve Umay’ın üç ağabeyi babalarının yaka paça götürüldüğünü gördüler. Ağabeyleri ve Umay babalarının izini sürmeye başladılar. Tek başlarına yetemeyince babalarının zamanında kovdukları alpleri çağırdılar. Alpler onları geri çevirdi. Alplerden biri soyladı:
”Bir gün kovdunuz alpleri
Aldılar götürdüler Bey’i
Ne oldu bağıran, çağıran o Bey’e
Gün geldi, işi yine düştü bize.”
Alplerden bu kişi, sözlerini soyladıktan sonra arkasını döndü ve gitti. Onunla beraber diğer yiğitler de arkalarını döndüler ve uzaklaştılar.
Umay ve ağabeyleri bu sözleri işittikten sonra, ağabeyleri de arkalarını döndüler ve gittiler. Umay orada tek kaldı ve hemen koşarak Yılkı’nın yanına gitti. Üzerine binip yarın yokmuşcasına atını sürmeye başladı. Yedi gün, yedi gece Umay babasını aradı. Tüm Oğuz boylarına gitti, aradı, sordu ve en sonunda bir obadan gelen sesleri duydu babası bağırıyordu.
”Ey Tanrım bu günahsız kulunu affet
Bu günahsız kulunu bağışla
Gören gözüm görmez oldu
Tutan kolum, ayağım tutmaz oldu
Dermanım kalmadı
Bu günahsız kulunun canını alma Yüce Tanrım.”
Umay, atasının soyladıklarını duydu ve Yılkı ile ilerlemeye başladı. Atı ile Oğuz boyuna gitti ve bir ateş çemberi gördü. Umay, gözlerini kocaman açtı sanki ateş gökleri yarıyordu. Ateş çemberi o kadar büyüktü ki,ne üzerinden atlayabilirdi ne de su ile söndürebilirdi. Umay atı Yılkı ile dört nala koşmaya başladı ateş çemberine doğru. Tam o büyük çemberin içine girecek iken Yılkı Umay’ı üzerinden attı ve ateş çemberini içeresine girdi. Yılkı, Yalaz Bey’e sarılı olan halatları dişleri ile kopardı ve eğilip Yalaz Bey’in sırtına binmesini bekledi. Yalaz Bey Yılkı’nın sırtına bindi ve Yılkın dört nala ateş çemberinin dışına kadar koştu. Ateş çemberinin dışına çıktığında ne Yalaz Bey’e ne de Yılkı’ya bir şey olmuştu. Yalçın Bey, Yılkı’nın üzerinden indi ve koşarak kızı Umay’a sarıldı ve soyladı:
”Balam, o korkusuz ağabeylerin nerededir?”
Umay soyladı:
“Ağebelerim ümidi kesip gittiler.”
Dede Korkut geldi, kapuzunu çaldı ve soyladı:
”Kadınlar dört türlüdür
Biri soldurdan soptur
Biri dolduran toptur
Biri evin direğidir
Biri de bir yiğit gibi korkusuzdur.
Yüce Tanrım seni her beladan korusun
Yüzünü kara çıkartmasın
Uçurumlu dağların yıkılmasın
Gölgeli ağacın kesilmesin
Yüce Tanrım seni namerde muhtaç etmesin.”
Hanım Hey.